Amerikan- Türk ortaklı Anagold firmasının işlettiği ve 13 Şubat’ta Erzincan İliç Çöpler Altın Maden sahasında 9 işçinin canına malolan çevre felaketi, kamuoyunda günlerce tartışılırken gözardı edilen bir şey vardı:
Deprem uzmanı olarak her kelimesine kulak kesildiğimiz, Türkiye Bilim Akademisi kurucusu, Yüksek Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Naci Görür’ün “TÜBİTAK Proje Yürütücüsü” olarak altında imzası olan ve 1999 yılında 8 ayda hazırlanan “Ovacık Projesi Çevre Faaliyetleri İncelemesi ve Strateji Raporu”.
Bu raporla Amerikan firması Eurogold’un Ovacık’ta altın aramakta kullanacağı üretim modeli “Mümkün olan en iyi teknoloji” olarak tanımlanmış ve Türkiye’de “sömürge madenciliği” bu tezlerin üzerine inşa edilmişti.
Oysaki resmi veriler altın madenlerinin yol açtığı felaketlerin başında siyanür sızıntısının geldiğini gösteriyordu. 1971 – 2015 yılları arasında dünyada kayıtlaya geçen 11 altın madeni kaynaklı felaketin 7’si siyanürlü liç ile bağlantılıydı.
***
Geçtiğimiz gün bir toplantıda karşılaştığım Prof.Dr. Görür’e “Başkanı olduğunuz TÜBİTAK heyetinin devlete hazırladığı Ovacık Altın Madeni raporuna ilişkin, ülke için risklerin dikkate alınmadığı ve altın rezervi ile ilgili abartılı rakamların gerçek kabul edildiği eleştirileri var. Ne dersiniz?” diye sorduğumda uzun uzadıya yanıt verme isteklisi olmadığını gördüm.
Etrafı kalabalıktı ve birlikte resim çektirmek isteyen gençlerden bize fırsat kalmadı. Bana göre bir bilim insanının dikkatine değer bir soruydu…
TÜBİTAK’da raporu hazırlayan Yer Deniz Atmosfer Bilimleri ve Çevre Araştırma Grubu (YDABÇAG) başkanlığını anımsatmakla yetindi.
Zira ikinci sorum tam da uzmanlık alanına ilişkin olacaktı: “Erzurum İliç maden sahasının deprem fay hattı üzerinde olduğu ileri sürülüyor. Buna ilişkin bir uyarınız olacak mı?”
Elçiye zeval olmaz; Hoca altından aktif fay hattının geçtiği “haritalanan” Erzincan İliç’e bekleniyor. Depreme dirençli bir kent olmaları yolunda toplumsal duyarlılığın artmasına katkı sağlayacak bir çağrı yapabileceğini umut ediyorlar.
Görür’ün TÜBİTAK’la şimdi başı hoş mu bilmiyorum.
1999 Marmara Depremi’nden sonra Başkan olduğu TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM)’nden, 2004’te “bilimsel çalışma özgürlüğü olmadığı” gerekçesi ile istifa etmişti.
Aynı yıl Türkiye’de düzenlenen NATO Zirvesi’nde takdim edilen “NATO Barış İçin Bilim Ödülü” de bu çalışmalarına verilmişti.
***
Eurogold Madencilik A.Ş.’nin Ovacık Altın Madeni için 16 Ağustos 1989 tarihinde alınan maden arama izni, Danıştay kararlarına rağmen neredeyse 10 yıl sonra Bakanlar Kurulu kararı ile geçerli hale geliyor.
Ormana, su kaynaklarına, yerleşim yerlerine yakın yerlerde altın madeni açılamazken, açılıyor; kullanılan siyanür miktar sınırı esnetiliyor, atık bertarafı şirkete bırakılıyor, 100 metreyi aşmaması gereken yığın liç yüksekliği İliç Çöpler madeninde olduğu gibi 250 metreye ulaşabiliyor, şirket yükümlülükleri şeffaf olarak denetlenmiyor…
***
Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünden 2017 yılında emekli olan Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül’ün Veryansın TV’de bundan yaklaşık 2 hafta önce yayımlanan “Türkiye’de Altın Vuruş: Madenler Nasıl Peşkeş Çekildi” başlıklı sunumu; altın madenciliğini irdeliyordu.
Bugüne kadar izlediğim en kapsamlı altın madenciliği sunumuydu. Özellikle kimya, metalürji mühendisliği öğrencilerinin/akademisyenlerinin her birinin bu videoyu izlemesi gerekir diye düşünüyorum.
Eleştirileri dinlemek isterim.
***
Küçükgül, altını kalın kalın çizeceğimiz siyanür araştırmaları kariyerine sahip. Siyanür ile metal madenciliğinin birlikte anıldığını akılda tutalım.
ODTÜ Kimya Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, yüksek lisans ve doktora yapmak üzere girdiği Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünde, Türkiye’nin ilk siyanür çalışmasını yapan bir bilim insanı.
Küçükgül’e İzmir ili Çeşme ilçesi belediye başkan adaylığı kampanyası sırasında ulaştım.
Son 20 yılını geçirdiği Çeşme’de Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin “İsterseniz bağımsız, isterseniz partimizden aday olun” teklifini değerlendiren Küçükgül, “190 oyunuzu 200’e çıkarırım” vaadinde (!) bulunarak kabul etmiş.
TKP ile bugüne kadar tanışıklığı olmadığını, siyaseti “çevre duyarlılığının” bir çıktısı olarak nitelendirdiğini söyleyen Küçükgül’ün, Türkiye’nin ilk altın madeni Ovacık Altın Madeni kapsamında yaptığı çalışmaları çevreciler tarafından takdir görüyor.
***
Kökeni Kanada, Amerika ve Avustralya-Fransa’ya dayalı 3 aileye dayanan maden tröstlerine bağlı 600 kadar şirketde sıklıkla karşımıza çıkan “matruşka” yapısı, Ovacık’ta da yinelendi:
Eurogold’un aldığı izinler ve teşviklerle şirket elden ele geçirildi. Normandy- Newmont-Koza (Fetö firarisi Akın İpek’in şirketi) ve son olarak kayyum idaresi altında madencilik faaliyetlerini sürdürüyor.
***
Son 20 yılda 25 kez değişen maden kanunu kime yarıyor?
Sürece de bakmalı…
Eurogold’un Ovacık’ta 1989 yılında altın madeni ruhsatı almış olmasına karşılık; Bergama ve Ovacık halkı, çevreciler, hukuki ve çevresel kısıtlardan kendisine yol açması kolay olmuyor.
Konu 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e geliyor. Demirel, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e “Ovacık altın maden sahasının incelenmesi” talebini iletiyor.
Başbakanlık Müsteşarlığı’nın, “Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu” (TÜBİTAK) Başkanlığı’na 8 Şubat 1999 tarihli yazılı talimatı doğrultusunda, başta vurguladığım gibi Prof. Görür’ün yürütücülüğünde TÜBİTAK- YDABÇAG heyeti oluşturuluyor.
***
11 kişilik TÜBİTAK-YDABÇAG heyeti içinde kamuoyunun yakından tanıdığı isimlere rastlıyoruz.
Bu çalışmada Prof. Dr. Görür’ün yanı sıra, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)’ni temsilen çevre uzmanı Prof.Dr. Derin Orhon, daha sonraki yıllarda CHP 24. Dönem İstanbul Milletvekili olan sismoloji ve jeofizik alanı uzmanı Prof.Dr. Haluk Eyidoğan, neotektonik uzmanı Prof.Dr. Aykut Barka da yer alıyor.
Prof.Dr. Görür ve Prof.Dr. Orhon TÜBİTAK’ta aldıkları görevden 5 ay sonra gittikleri ABD’de, 20-24 Ağustos 1999 tarihleri arasında bilimsel temas ve incelemelerde bulunuyor.
***
Küçükgül gelişmelere seyirci kalmıyor. İzmir Valiliği’nde oluşan bilim kurulunda yer aldığından TÜBİTAK’ın hükümete ilettiği Ovacık raporundan haberdar oluyor.
Buradaki tezlerin bilimsel bir temele dayanmadığı, Eurogold iddialarını desteklediği fikrine kapılıyor.
İtiraz ettiği konuların başında Eurogold’un altın üretim modelini “mümkün olan en iyi model” olarak tanımlaması geliyor.
Oysa ki Eurogold’un önerdiği model, dünyada 1887 yılında düşük tenörlü altın cevherine siyanürleme yönteminden öte bir teknoloji içermiyor. Ve 2000’lere kadar bu model ile yapılan altın madenciliğinin her yıl dünyada çok sayıda maden kazasına, eko-kırıma yol açtığı biliniyor.
***
Küçükgöl, 1984 yılında çıkarılan Maden Teşvik Yasası ve 1987 yılında Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nu değiştiren 32 sayılı Kararname ile aynı yıl Kütahya Gümüşköy’de açılan “Etibank 100. Yıl Gümüş Üretme Tesisi” nin dünya altın lobisinin tarafından Türkiye’ye “Truva atı” olarak sokulduğunu vurguluyor.
Bir diğer itirazı, Türkiye’de altın rezervi tahmini ve bununla bağlantılı olarak altın madenciliğinin ülkenin ekonomisine katkısının abartıldığına ilişkin oluyor.
3 Ocak 2001‘de Türkiye‘nin altın potansiyelinin belirlenmesi için yapılan MTA ve DPT raporlarına dayanan bir araştırmanın sonucunda tahmini altın potansiyelimizin 6 bin 500 tona kadar çıkabileceği belirtiliyor.
Türkiye’nin dünyada Güney Afrika’dan sonra ikinci büyük altın rezervine sahip ülke olduğu savunuluyor.
Bu tahmin bilimsel bir araştırmaya değil, Türkiye’nin Amerika’nın altın üretilen bölgelerdeki toprak yapısı benzerliğine dayanıyor.
Oysa ki Ovacık altın madeninin üretime geçmesinin üzerinden geçen 23 yılda görüldü ki, Türkiye altın cenneti değil, cehennemine dönüştü.
Bun sorunları bertaraf etmek için ne kadar harcayacağız bilen var mı?
***
Küçükgül’ün altın madenciliğinin yapıldığı ülkelerin gelişmemiş üçüncü dünya ürkesi olarak kaldığını, küresel altın şirketlerinin zenginleştiğine verdiği örnek çarpıcı.
Normandy Madencilik’in New York Borsası’na açılırken yaptığı resmi bildirimde, Ovacık maden sahasında bir ton toprakta 41 gram altın olduğunu yazdığını söylüyor. Bu raporu görmüş.
Oysa ki şirketin Türkiye devletine verdiği bilgi ton başına 9 gram altınmış.
Şirketin kazancı ve Türkiye’ye bıraktığı para, çıkardığı altınla doğrudan orantılı. Türkiye’ye çıkardığı altın miktarının azını bildirebilir mi? Devlet denetimi yok mu?
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA)’nde işlenebilir rezerv bilgisi olmalı…
***
Küçükgül siyanürün başka halk sağlığına verdiği zararları anlatmak üzere “Eurogold Ovacık Altın Madeni- TÜBİTAK –YDABÇAG Değerlendirme Raporu” hazırlıyor ve bunu Başbakanlık Müşteşarlığı (Dr.Füsun Koroğlu), Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Çevre Bakanlığı, TÜBİTAK Başkanlığı, İzmir İl Sağlık Müdürlüğü ve İzmir İl Çevre Müdürlüğü’ne gönderiyor.
Çalışmaya, yalnızca Başbakanlık temsilcisi Koroğlu’ndan yanıt geliyor.
Koroğlu raporun kendisine ulaşmasından 8 gün sonra Dokuz Eylül Üniversitesi’nden genişletilmiş bir inceleme talep ediyor.
Bunun üzerine Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünden 16 bilim insanı 30 sayfalık bir rapor hazırlıyor. Rapor, TÜBİTAK raporunun tezlerine karşı argümanlar içeriyor.
Vay siz mi şirketleri karşınıza alırsınız diyen bir YÖK, 2 yıl boyunca bölümün hiçbir araştırmasına kaynak aktarmıyor.
Küçükgül’ün memurluktan atılması için yapılan suç duyuruları üniversite yönetimi tarafından soruşturmaya gerek olmadığı gerekçesi ile geri çevriliyor.
***
Dünyada toprak altından çıkan cevherden altın üretmek için yapılan “hidrometalürjik” işlemin yüzde 87’sinde siyanür kullanıldığını belirten Küçükgül, “Atmosfere karıştığında 265 gün havada asılı kalan siyanür, yağmurla birlikte doğaya, su kaynaklarına erişebiliyor. Siyanürü yok etmek mümkün. Ne var ki şirketler bu maliyetlere girmiyorlar. Altın liçlemede siyanürün yanı sıra kullanılan zehirli kimyasalları ise bertaraf edemiyorsun” diyor.
Soralım şimdi: Küçükgül’ün canlı yaşamına ilişkin bu derece riskler içeren sözlerinin toplumda bir karşılığı var mı?
Maden çevresinde oluyor, çünkü köylü doğrudan zarar görüyor.
Muğla’da, Kaz Dağları’nda, Bergama’da hep ağacına, toprağına sahip çıkan köylüleri gördük.
Ulusal düzeyde etki oluyor mu? Olsaydı Erzincanlı çevreci Sedat Cezayiroğlu 10 yıldır feryat ediyor. Ne oldu? İliç’de içinde zararlı kimyasal atık barındıran 20 milyon metreküplük kütle doğaya aktığında ilk gözaltına alınan şirketin sorumluları değil Cezayirlioğlu oldu.